8 Mart 2013 Cuma

Aşkı kurcalamak..

İçimdekileri anlatamıyorum sana, kimseye. Yaşadıklarım aklından başka nerde yer edebilir? kalbinde tutabilirmisin bunu. Aklına sığdırırmısın yoksa? uçar gider mi konusulanlar? belki kalır, belki gider ama benden birşeyler çalmış olacaksın o zaman. Hep sana dair birşeyler anlatmaya başlayacaksın bu sefer düşünmediklerim düşüncemi kaçırtacak deli olacağım. Aklım gönlüm yarım kalacak yeniden canlanacak eskiler, başarabilirmisin kurtarmayı. Sana bir hikaye anlatacağım belki beni bundan kurtarmak istersin.

Birgün köyün birinde Serserinin biri varmış hayatında hiç aşk denen bir hastalığa yakalanmamış. Öyle bir duygunun varlığı bile onu huzursuz edermiş o yüzden hep kaçarmış. Burdaki köylüler tüm ihtiyaçlarını hastahane vs. bu köye 3 kilometre kadar uzaklıktaki diğer ilçeden giderirlermiş. Fakat bu köyde yaşanan bir kaç ilginç olay varmış buda köylülerin hayli korkmasına neden oluyormuş. Köylülerden bazıları geceleri ilçeye yayan gitmek zorunda oldukları için 3 kilometre yolu yürümek zorunda kalıyorlarmış. Köyde yayılan bir kehanete göre ilçeye giden bazı kişilerin gecenin karanlığında perilerin yaşadığı bir ev gördüklerini iddia ediyorlarmış. Serseri ise bu durumun anca hikayelerde olabileceğini ve çocukluk yıllarında babaannesini hatırlatan ve onun anlatığı bir kaç saçma hikaye olarak değerlendiriyordu. Bir gün serseri, gece babasının hastalanması üzerine ilçeye gitmeye karar verir. İlçeden doktor getirtecekti babası için. O sırada ne olur ne olmaz diyip tabancasını da yanına alır. Serseri, daha çok küçük yaştayken annesini kaybetmiştir. Annesi köyce çok sevilen bir kadındı, çok genç yaşta kalp krizi geçirmiştir. Serseri ailesinin tek evladıdır. Babasıyla beraber yaşardı ve babasını çok severdi.

Yol'a koyuldu serseri. Türkü söyleyerek gidiyordu. Hiçbirşeyden korkmazdı, insanlar hakkında kötü düşünmezdi, annesine benzetirlerdi onu. Yolda giderken annesini düşündü. Kafasında kurdugu bir anne profili vardı hep. Annesine ait bir fotograf bile yoktu fakat hep onu kendi aklına giydirirdi. 

Yürürken büyük bir gürültüyle bir şeyin koşarak ona doğru geldiğini farketti, irkildi. Tabancasına sarıldı, karanlıkta ne oldugunu göremiyordu. Silahı sıkmaya başladı gürültüye dogru fakat ses giderek artıyordu. Yapacak birşeyinin olmadığını görünce yakınındaki ağaca çıktı. Bir süre bekledikten sonra o şeyin  sesinden domuz oldugunu anladı ve gitmesini bekledi belli bir zaman. Ortalık duruldugunda yola koyuldu. 

Yolun yarısına geldiğinde, bir ev gördü ışıl ışıl parlayan, evdi burası, ilgisini çekti. Oraya gitmeye karar verdi. Eve yaklaştıkça ona birisi sesleniyordu. Fakat ne dediğini tam olarak duyamıyordu, göremiyordu da ona seslenen kişiyi. Evin çok yakınına geldiğinde. Bir kadından geldiğini duydu bu sesin evet çok güzeldi bu ses radyo da çalan bir müzik gibi bağlıyordu kendisine.

O ses "Aşk'ı " diyordu serseri gerisini anlamıyordu. Ses kesildi. Kapı açıldı. Çok güzel bir şatoydu burası. Daha önceden hiç insan ayağı değmemiş gibi. Gözleri kamaşmıştı ışıktan. Serseri içeri girmeye karar verdi biraz korkuyla fakat görmek istiyordu o güzel sesli bayanı. Küçük adımlarla içeri girdi.

Şimdi hikayemi burada kesmek istiyorum. Şimdi olayı baştan alırsak serserinin babası hastalanmasaydı, yola çıkmazdı, buraya gelmezdi, o güzel sesli periye aşık olmazdı. Bu hikayeme göre aslında bizim yaptığımızda tamamen bu, asla olmayacak bir aşkın peşinden koşmak.( Aynı dünyalara sahip olmayanlar). Anlatmak istediğim şu, çoğu zaman aşkı beceremiyoruz. Neden hiç olmuyacak bir aşkın peşinden koşuyoruz? Sizlere sorarım. Ben mi sizi kurtardım :), yoksa aynı hataları yapmaya devam mı edeceğiz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder